Dernek, “Sağlıklı beslenme, spor, tütün ve tütün ürünlerinden uzak durma, kalp ve damar sağlığınızı korur, ömrünüzü uzatır. Sigara bağımlısıysanız bunun bir hastalık olduğunu unutmayın” ifadelerini kullandı.
Dernek Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Değertekin, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2003 yılında kabul ettiği Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’ne üye ülkelerin de katıldığını belirtti.
“SİGARA HER İÇİŞİNİZDE, HAYATINIZDAN ALDIĞINIZ ZAMANDIR”
Değertekin, MPOWER adı verilen programın tütün kontrolü için belirlediği 6 hedefi şöyle sıraladı:
“Tütün kullanımını ve önleme politikalarını takip edin. İnsanları tütün kullanımından kurtarın. Tütün bırakma konusunda destek sunun. Tütünün tehlikeleri hakkında bilgilendirin. Tütün reklamı, promosyonu ve sponsorluğuna karşı yasaklar getirin. Tütün üzerindeki vergileri yükseltin.
Sağlıklı yaşamak için yapabileceğimiz en önemli şeylerden biri, tütün ve tütün ürünlerinden uzak durmaktır. Bunu yaparak, kalp dolaşım sistemimizi korur, hastalıklardan ve engellerden kaçınır, yaşam kalitemizi ve süremizi artırırız. Sigara içiyorsak, bunun bir hastalık olduğunu unutmamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Sağlık Bakanlığı, tütünle mücadele konusunda dünyada övgü alan bir başarı elde etmiştir. Sigara Bırakma Poliklinikleri ve Sağlıklı Yaşam Merkezleri, sigarayı bırakmak isteyenlere destek veren yerlerdir. Ancak bu mücadeleyi kazandığımızı söylemek için henüz erken. Siz sigarayı bıraksanız bile, sevdikleriniz bırakamayabilir. Sigara içtiğiniz her dakika, hayatınızdan ve sevdiklerinizle geçireceğiniz mutlu zamanlardan çalınan dakikalardır.”
“TÜTÜN DUMANI BÜYÜK BİR TEHLİKE”
Koruyucu Kardiyoloji ve Ateroskleroz Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Barış Güngör de tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının, hem dünyada hem de Türkiye’de önlenebilir ölümlerin başlıca sebebi olduğunu belirterek, kalp krizi, inme ve periferik arter gibi kalp damar hastalıklarının en sık ve en ciddi risk faktörlerinden biri olduğunu ifade etti.
Güngör, nargile, pipo gibi geleneksel tütün ürünlerinin yanı sıra, son zamanlarda daha masum olduğu iddia edilen elektronik sigaranın da teşvik edildiğini ve özellikle gençler arasında popüler olduğunu söyledi. Güngör, pasif içiciliğin de hesaba katılması gerektiğini, tütün dumanının toplumun büyük bir bölümünü ilgilendiren, acilen müdahale edilmesi gereken bir tehlike haline geldiğini aktardı.
Barış Güngör, sigara bağımlılığına karşı farkındalığı artırmak için her yıl 9 Şubat’ın “Dünya Sigarayı Bırakma Günü” olarak kutlandığını hatırlatarak, dünya nüfusunun yüzde 22,3’ünün, yani 1,2 milyar insanın sigara içtiğini, sigara içenlerin erkeklerde yüzde 36,7, kadınlarda ise yüzde 7,8 olduğunu bildirdi.
“SİGARA İÇME ORANINDA AVRUPA’DA İKİNCİ SIRADAYIZ”
Türkiye’deki durumu değerlendiren Güngör, “Ülkemizde TÜİK’in 2022 verilerine göre, 15 yaş ve üstü kişilerin yüzde 28,3’ü her gün sigara içmektedir. Bu oran erkeklerde yüzde 41,3, kadınlarda ise yüzde 15,5’tir. Sigara içenlerin en fazla olduğu yaş grubu 25-65 yaş aralığıdır. Bu yaş grubunda, her iki erkekten biri ve her 5 kadından biri sigara içmektedir. Sigara içme oranında ne yazık ki Avrupa’da ikinci sıradayız” dedi.
Güngör, sigara içenlerin çoğunun düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşadığını, her yıl 8 milyondan fazla insanın tütün nedeniyle hayatını kaybettiğini ve bunların yaklaşık 1,3 milyonunun pasif içiciler olduğunu söyledi. Güngör, kalp krizi yaş ortalaması 62 olan Türkiye’de, hastaların yüzde 35’inin 50 yaşından küçük ve yarısının da aktif sigara içicisi olduğunu belirtti.
Güngör, çocuklukta sigara içmeye başlamanın tehlikelerinden bahsederek, şunları ekledi:
“Türkiye’de 13-15 yaş arası çocukların sigara içme oranı yüzde 7,7 ve evde tütün dumanına maruz kalma oranı yüzde 46’dır. Türkiye Sağlık Araştırması verilerine göre, sigaraya başlama nedenlerinin başında arkadaş etkisi gelmektedir. Arkadaş etkisini merak ve özenti takip etmektedir. Sigara bağımlılığı bir hastalıktır ve tedavi edilebilir. Ancak sigarayı kendi başına bırakanların yüzde 98’i, bir yıl içinde tekrar başlamaktadır. Bu yüzden, asıl hedef, gençlerin tütün ve tütün ürünlerine ulaşmasının ve kullanmasının önlenmesi olmalıdır. Bu mücadelede toplumsal bilinç ve eğitim çok önemlidir. Bağımlılıkla savaşmak ise, ilaç ve psikososyal tedavileri kapsayan uzun bir yolculuktur.”